15 Aralık 2011 Perşembe

İstanbul Gezileri 6 "Ceneviz Sarayı ve civarı"

Bu ne? Bir Ceneviz hisarı. Önündeki bina geçen yıl yıktırılınca arkasından ortaya çıktı. Hemen arkasındaki Galata Kulesi Sokağı'nda, Sen Piyer Hanı'nın bir üstünde yer alan Piyer ve Paul Dominiken Kilisesinin çan kulesi. Kilise de bu sura dayanıyor. Çan kulesinin altında sağda çatı ucu görülen bina Okçu Musa İlköğretim Okulu. Bu okul daha önce  rahibe okulu idi.


Büyük mimar D'Aronco'nun yaptığı iki cepheli (üstteki  Tünel tarafındaki, bu Voyvoda tarafındaki cephesi) Laleli Çeşme.  Şair Ziya Paşa  yokuşunda. Bu muameleyi hak etmiyor!
Büyük Hendek sokağından Voyvoda istikametine doğru inen Lakerdacı Sokağı. Ünlü bir Rum  lakerdacının dükkanı ellili yılların sonuna kadar bu sokakta imiş  Bugünün İstanbul'unda tadından vazgeçtik, lakerdanın anlamını bilmeyen milyonlarca insan yaşıyor. 

Şair Ziya Paşa tarafından Büyük Hendek Sokak. Vaktiyle burada yoğun bir yahudi yerleşimi vardı. 

Çinili Han Şair Ziya Paşa Yokuşu'nun  Eski Belediye Sokak'a kavuştuğu Tünel'e yakın  ucunda  şimdi ağırlıklı olarak müzik kayıt stüdyolarının bulunduğu han. Seramik panoda Fransızca bulunduğu sokağın eski adı yazılı: Karanfil sokak.Yapılış tarihi 1910.

Çinili Han'ın cümle kapısı

Küçük Hendek Sokağı 'nın Şair Ziya Paşa'dan görünümü. Öbür  ucu Kule'ye çıkıyor. Buralar tam anlamıyla yahudi mahallesiydi. 

Yahudi yokuşunun yukarısındayız. Neden yahudi yokuşu? 19yy sonlarından ve özellikle 20 yy başında İstanbul'a  Eşkenaz  akını olmuş. Büyük bölümü bu yahudi yokuşu boyunca ve Kule etrafında yerleşmişler. 

Şair Ziya'nın üst kısımında sağda Okçu Musa sokağının görünümü. Bu sokaktan sola dönünce Tünel binasının arkasına çıkarsınız. 


herhalde vaktiyle (eşkenaz)bir yahudi ailesine ait apartıman idi.





eski popüler adıyla yahudi yokuşunun voyvoda caddesiyle kesiştiği yerden yukarıya doğru çıkıyoruz

Şair Ziya Paşa ya da Yahudi Yokuşu'nun Voyvoda Caddesi'ndeki alt başından görünüşü

Yahudi yokuşu ya da Şair Z.Paşa caddesi başlarındayız. Hemen sağdaki halen aktif olan Eşkenaz İtalyan Sinagogu

Önce Fatih Sultan Mehmed'in, Avni adıyla yazdığı iki gazelliyle başlayalım. Fatih'in genç erkek çocuklarına olan cinsel ilgisini saklamaya gerek yok. Galata'yı ziyaretinin etkisiyle yazmış olduğu bu iki gazeli pek meşhurdur. Bu gazelleri kilisede gördüğü  genç bir keşişten çok etkilenmiş olduğu için yazmış olduğu söylenir. Bilemeyiz. Ancak bu gazellerin bir kadın için yazılmamış olduğu da açıktır.

Bir güneş yüzlü melek gördüm ki alem mahıdır           ("ay" ıdır)
Ol kara sünbülleri aşıklarının ahıdır              (divan şiirinde sünbül güzellerin saçı anlamına geliyor)

Kareler giymiş mehi taban gibi ol servi naz(karalar giymiş ay gibi ışık saçan selvi boylu genç sevgili)
Mülki efrengin meğer kim hüsn içinde şahıdır       (Frenk diyarının en güzel şahıdır)

Ukdei zünnarına her kimse kim dil bağlamış  (kimbilir kime gönül bağlamış -"zünnar" keşiş kuşağı)                                                                          
Ehli iman olmaz ol aşıkların gümrahıdır    (gönül bağladığı aşığının müslüman olması beklenemez)

Gamzesi öldürdüğünde lebleri canlar verir  (gamzelerinin güzelliği öldürür ama dudaklarıyla tekrar diriltir)
Var ise ol ruh bahşın dini İsa rahıdır      (İsa'nın ölüyü diriltmesine atıf yapılarak,bu gücün ona İsa'nın
                                                                         ihsanı olduğu ima ediliyor)
Avniya kılma güman kim sana ram ola nigar     (Avni sanma ki sana yar olur bu sevgili)
Sen Stanbul şahısın ol Kalata şahıdır          


2. Gazel:

Bağlamaz Firdevse gönlünü Kalatayı gören 
(Galata'yı gören cenneti neylesin-burada "Galata" sevgiliye tekabül ediyor.Firdevs güzel kadın anlamına da gelebiliyor.
Servi anmaz ol içdiği meyi nabı içen        
 (Onun içtiği şarabı içen kendinden geçer)
Kevseri anmaz ol içdiği meyi nabı göre (onun içtiği halis şarabı gören kutsal cennet içkisini neylesin)
Mescide varmaz o vardığı kiliseyi gören       (onun bulunduğu kiliseyi gören bir daha camiye gitmez)

Bir frengi dilber olduğun bilirdi Avniya        (Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören Avni
                                                                         bir freng dilberi olduğunu bilirdi)
Bel ü boynunda zünnaru çelipayı gören     
__________________________________
Bu gazelleri esinleyen kişinin siyahlar giyinmiş olduğu halde belinde keşiş kuşağı ve boynunda haç bulunduğunu söylüyor. Kendisine Galata'nın ya da Frenk mülkünün "şahı" yakıştırmasında bulunuyor. Elbette bir kadından söz etmiyor.







Son söyleşimizde, Felek sokağında Kamondaların evinden söz etmiştik.Bu sokağın adı Cumhuriyetten sonra değiştirilmiş. Özgün adı Kamondoların konutlarına izafen Kamondo Sokağı idi. Bunu belirtelim. Bir alt sokak Banker sokağı. Bu sokak biraz ileride, Kamondo merdivenlerinin Voyvoda Caddesine indiği noktadan sonra  Kart Çınar sokağı oluyor. Bu sokakta iki tane birbirine bitişik çok eski ve önemli yapı var. Birisi, Cenevizlilere ait bir ev. Tabii 19 yy'da hana dönüştürülmüş. Bugün de öyle. Üzerindeki kitabede yapılış yılı olarak 1314 kaydedilmiş. Bina olasılıkla bir çok modifikasyona uğrayarak bugüne ulaşmış. Ancak eski gravürlerdekinden (dış görünümü itibariyle) anlamlı bir farklılık göze çarpmıyor. Bitişiğindeki sonradan Bereket Han olarak anılan bina, aynı yıl içinde yapılmaya başlanıyor. 1315 yılında yanıyor. Sonradan 1316 yılında Mantono di Marini Galata Podestası iken yeniden inşa ettirilmiş. Talihsiz bir bina olduğu söylenebilir.


Podesta, Cenova devletinin ve Ceneviz cemaatinin buradaki baş temsilcisi ve haklarının takipçisi. Özerkliklerini de düşünürsek, bir tür vali oluyor. Fetihten sonra Ceneviz Sarayı olarak anılıyor. Resmi adı Palazzo del Commune ve Cenova'da bulunan aynı işleve sahip  binaya benzer şekilde inşa ettirilmiş. Bu binanın resmini sizler için buldum. karşılaştırınız. Cenova şehir devletinin sona ermesiyle olsa gerek, 19 yyda binamız hana dönüşmüş. Tabii mimari mutasyona uğrayarak. Kemerler doldurulmuş. Pencerelerin şekli değişmiş. Muhtemelen içerden de epey bir değişiklik geçirmiş. Şu an da bir firma tarafından satın alınmış ve yeniden düzenleniyor. Binanın üzerinde podestaya veya Cenova Cumhuriyeti'ne ait olması muhtemel bir arma var. Tadilatı yapan inşaat firması iskele kurarken destek demirlerinden birisini hemen bu armanın yanına çakma gereği duymuş. Arma biraz zarar görmüş. Fransız seyyah Bertrand Bareilles bu armanın Cenova Cumhuriyeti'ni simgelediğini belirtir.
Yahudi yokuşu (Şair Ziya Paşa Caddesi) ortalarındayız yokuş Tünel'e doğru devam ediyor

yahudi yokuşunun Tünel'e yakın kısmında eski bir apartıman epeydir han tabii
popüler ismi "Yahudi yokuşu" olan Şair Ziya paşa caddesi üzerinde  eski apartıman şimdi han

Hanın ilave olduğu anlaşılan modernize edilmiş yüzü Voyvoda caddesine bakıyor. Çirkin bir yüz tabii. Aslında hanın o tarafa bakan özgün yüzü, Voyvoda caddesinin genişletilmesi sırasında kesilmiş. Sonradan kesik yeri şimdiki bu yüzüyle örtmek istemişler. Yine de bina epeyce küçülmüş. Hana, Voyvoda caddesi'nden  merdivenlerle çıkılıyor (Burada gördüğünüz her merdiveni Kamondo ile karıştırmayınız. Galata adından da anlaşılacağı gibi inişleri çıkışları bol bir yer. Tabii merdivenler de kaçınılmaz oluyor.). Sağ köşe başında Bereket Han, sol köşe başında Sen Piyer hanı var. Bereket Hanın üst köşesinde eski bir medrese (bir ara Galata Derneği binası olarak kullanılmaktaydı), onun üstünde, binası tarihi,  Okçu Musa İlköğretim okulu var. Bu okul binası, daha önceden San Georg Şapeli'ni de kuran Lazarcı katoliklerin rahibe okuluydu. Onun karşısında, Sen Piyer hanının üst taraftan bitişiği olan Piyer ve Paul Dominikan Kilisesi var (ona sonra resimler eşliğinde değineceğiz). Yokuş  Galata Kulesi Sokağı olarak yukarı, kuleye doğru çıkıyor. Bu sokağın sol tarafında, kilise üstünde ve arkasında  önemli sur ya da surla bağıntılı yapıların kalıntıları halen görülebiliyor. Bir kısmı şimdi restoran haline getirilmiş binaların içinde kalmış. Muhtemelen burada bir kısım bina eski sur duvarlarına ya da başka Bizans kalıntılarına dayanıyor. Piyer ve Paul Kilisesi'nin hemen arkasında bu bizans kalıntıları net olarak görülebiliyor. Şair Ziya Paşa Yokuşu'ndan yukarı çıkılırken, Kilise hizasında bu kalıntıları görmek mümkün oluyor. 

Podesta binası Kart Çınar sk

İngiliz Karakolu ya da Hapishanesi denilen bina  galata kulesi sokak. Okçu Musa okulunun biraz yukarısında
Sen Piyer hanı arkamızı Ceneviz Sarayı'na vererek

üzerindeki muhtemelen Burbon hanedanlığı arması

Sen Piyer hanı eski banka sokağının başından

sen piyer han bugünkü ana girişi

sen piyer hanı eski banka sokağı sonundan
köşede bizanskari bina (Galaata Derneği binası) üstünde Okçu Musa ilk mektebi

Eski Ceneviz Sarayı (bereketzade hanı)

Bereketzade Han ya da Ceneviz Sarayı


Bereketzade Han üzerinde Cenova Cumhuriyeti arması

bizanskari bina ve yanında podesta Kart Çınar sokağı

Bereket Han ve Cenova'daki modeli altta küçük resim

Bereket han Voyvoda caddesine bakan ilave cephesi

podesta binası ve kitabesi
Okçu Musa İlk Öğretim Okulu eski Lazarcı Katolik  San  Georg  Rahibe Okulu

Okçu Musa Okulu aşağıdan Voyvoda tarafından görünüşü
Okçu Musa İlk Okulu arkasından St Georg Avusturya Lisesi  arkası

Okçu Musa İlköğretim Okulu'nu bir 60-70 metre yukarı doğru geçince sağda dikkat çeken küçük cumbalı bir bina var. Halk arasında İngiliz hapishanesi olarak biliniyor. Tam olarak doğru değil. Bu bina 1904 yılında, İngiliz Büyükelçiliği tarafından yaptırılmış. Herhalde Osmanlı'da yaşayan İngiliz yurttaşlarının hukukunu, aralarındaki adli meseleleri çözmek amacıyla. Tabii bu işlevi yerine getirirken bir tür nezarethaneye ya da hapishaneye  ihtiyaç duyulmuş olmalıdır. Bilindiği gibi, batılı devletlere tanınmış olan imtiyazlar gereği olarak, söz konusu ülkeler burada kendi mahkemelerine, hapishanelerine, postanelerine sahip olabiliyorlardı. Bu binaya İngiliz Karakolu ve hapishanesi denmesi, birinci dünya savaşı sonunda, İngiliz işgali esnasında, kentte bulunan bir çok binanın işgal kuvvetlerinin hizmet binasına dönüştürülmüş olmasıyla bu binanın da yeni bir rol üstlenmiş olmasındandır. Direnişçi, millici asilere karşı karakol, hapishane ve nezarethanelere ihtiyaç duyan işgal güçleri bu küçük binayı da hem karakol hem de nezarethane olarak kullanmışlar. Cumhuriyetten sonra Elçilik bu binayı bir süre hukuki işler departmanı olarak kullanmış. Ancak yeni bir fiili işgale gerek kalmadığının anlaşılmasıyla (Lozan'da bunu Llyod George veciz bir şekilde İnönü'ye söylemişti) olsa gerek, bina Perşembe Pazarı, Hırdavatçılar çarşısında (bu çarşının yerinde bir zamanlar bir başka Ceneviz podestası tarafından yaptırılmış, San Fransisco Kilise'sinin bulunduğunu, sonradan 17 yy sonlarına doğru Yeni Camii adı altında camiye dönüştürülmüş ve en nihayetinde de,1936'da, yıktırılmış olduğunu biliyor muydunuz?) elektrik malzemeleri işiyle iştigal eden bir tacir olan Pierre Fournal adlı, muhtemelen lövanten bir TC vatandaşına 1933'de satılıyor. Aynı ailenin konutu olarak 1933-1979 yılları arasında kullanılıyor. Sonra tekrar satılıyor. Şimdi restoran  haline getirilmiş.

Tabii işgal yıllarından söz ederken, Karaköy rıhtım tarafındaki Şarap İskelesi Sokağı'nda bulunan ünlü Arapyan Hanı'nı ihmal etmek olmaz. Burası İngilizlerin bir tür işkence ve sorgulama karargahıdır. Devrin ele geçirilen millici direnişçileri,  olası direnişçileri, bir çok ünlü isim bu handa ağır işkence ve sorgulamalara maruz kalmışlardı. Bugün Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet'in neden bu hale gelmiş olduğunu anlamak bakımdan önemli olduğunu düşündüğüm bir bilgiyi de sizinle paylaşmak istiyorum. İngiliz işgali sırasında Arapyan Hanı'nda Mustafa Kemal'ci direnişçileri sorgulayan, onlara işkence yapanlar arasında Osmanlı-Türk görevliler de vardı. Bunlardan en bilinen ikisi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'inde aynı görevlerini terfi ederek sürdüren İngiliz Ziya ve Parmaksız Hamdi'dir. Bu her ikisi, Cumhuriyet'te, solculara karşı yürütülen kampanyalarda polis içinde öne çıkan işkenceleriyle meşhur sorguculardı. İşkence yaptıkları kişiler arasında ulusal kurtuluş savaşına, direnişe katılmış solcular da vardı. Cumhuriyet'i tüketen en önemli etkenler arasında bu sürekliliği kabullenmiş olması üzerinde durmak gerekir. Bugünlük bu kadar.

4 yorum:

  1. Yazılar çok aydınlatıcı yalnız foto lar zayıf. Kaba bir belgesel durumunda. Boş bir zamanımda beni ara sana güzel fotoğraflar çekeyim.
    Üretimimde çok düşük bir öğle yemeği bir peynir tatlısına çalışırım.

    A. Kamil Pınarcı

    Not . Ödüllü foto sanatçısıyım üç yabancı müzede seçilmiş fotoğraflarım var.

    YanıtlaSil
  2. Hep sonradan aklıma geliyor, ekleyeyim, sadece şehrin mimarisi ve tarihini anlatamıyorsun, önemli konulara da giriyorsun. Bu konularda cevap ve yorum yazsam senin yazıların kadar uzun olacak. Kısaca; Askeri Cuntalar döneminde 1970 de Üniversite Öğretim Üyeleri ve Asistanları derneği yönetim kurulu ve sonra başkanlığını yaptım. Akademisyen arkadaşlarım suikast ile katledildi. Altı tanesini yakından tanırım. Prof. Bedrettin Cömert, Prof. Ahmet Taner Kışlalı, Doc Dr. Necdet Bulut ile Üniversite Konseyinde beraber çalıştık. Çok üretken ve çalışkan kişilerdi. Hukuk fakültesi asistanı Uğur Mumcu da derneğimizin kurucularındandı. ÜNAS Derneği akademik özgürlük, imtihanla torpilsiz akademisyen seçimi ülkenin ihtiyaçlarına dönük uygulamalı bilim çalışmaları, dünya bilimi ile iletişimi ile ilgili çabalarda çok işler yaptı, ama her askeri cuntada , soruşturmalarda arkadaşlarımız tutuklandı, öldürüldü işten atıldı. Cuntanın askeri liderleri ülkeyi ekonomik ve sosyal olarak senelerce geriye itti. Suç işlediler. Bazıları zengin oldu.
    Ne yazık ki çok azı hesap verdi kendi zamanlarında kişiliksiz basın bunları kahraman ilan etti. Şimdi kimsenin yüzüne bakamıyorlar tabii.
    Tarih onlar hakkında kesin kararını verdi. Yerleri insanlık tarihinin çöp tenekesi olacaktır.

    Prof. A. Kamil Pınarcı PhDq

    YanıtlaSil